MANDALİNA BAHÇESİ
2013 Estonya Gürcistan ortak yapımı. Türü savaş/dram diye geçse de bildiğimiz savaş filmi sahnelerini göremezsiniz. Sadece savaşın izlerini, insanlardaki yansımalarını ve insanlığın ölmediğini göreceksiniz. İçinde gülümseten anlar, içilen çaylar, yenilen kebaplar ve mahsul hasadı beklenen bir mandalina bahçesiyle -ki filme adını vermiştir bu bahçe- tanıdık esintiler var, beni içine çeken. Filmin başından sonuna dek ara ara verilen enstrümantal bir müziği var ki hâlâ kulaklarımda çınlıyor. Hatta giriş kısmı “Diriliş Ertuğrul” dizisinde kullanılan müziklerinden biri gibi; tanıdık ya da aynı enstrüman kullanılmış diyebilirim. Hem savaşı hem dramı hem hüznü hem umudu içinde barındırıyor bu etkileyici müzik. Hatta öyle ki müziği birkaç aramayla bulup film yorumumu yazarken kullanıyorum şu an.
Film Abazzya bölgesinin topraklarını paylaşmaya yeminli Gürcü ve Çeçenlerin savaşının ortasında başlıyor. Bu bölgede yaşayan Estonyalılar her şeylerini bırakıp gitmişlerdir. Bu ıssız köyde iki kişi kalmıştır farklı sebeplerden ötürü. Biri kahramanımız yaşlı İvo. Marangozluk yapmakta ve bu savaşın başında kaybettiği oğlunun tepedeki mezarını yalnız bırakmamak için burayı terk edememektedir. (Bu gerekçeyi filmin sonuna kadar öğrenemiyorsunuz, meraktan tahminler yürütüyorsunuz.) Komşusu Margus ise mandalina bahçesinin hasadını yapar yapmaz buradan ayrılmayı planlamaktadır. İvo ahşaptan kasalar yapıp komşusunun bahçesindeki mahsulü toplamasına yardım etmektedir. Bir gün evinin önünde çıkan bir çatışmada savaşın taraflarından iki düşman askeri yaralanır. İvo ve arkadaşı bu ikisini aynı evde farklı odalarda iyileştirirler. İvo ikisinden de birbirlerini bu evin içinde öldürmeye çalışmayacaklarına dair söz alır. Aynı masada iki düşmanın oturup yemeklerini yerken arada kavgaya tutuşmaları; birbirlerine laf atıp müziklerini, yaşayışlarını eleştirmeleri evlerimizdeki abi kardeş kavgaları gibi geliyor izlerken. Aynı evde sevgiyle, özenle bakılan bu iki insanın birbirlerini anlamaları, anlayış ve tahammül göstermeyi öğrenebilmeleri her şeyden önce insan olduğumuzu bize hatırlatıyor. Hele arada “Bir çay ister misiniz?” diye soran İvo’nun arabulucu tavırları bizdeki çayın nelere kadir olduğunu onların da bildiğini göstermekte. Maalesef mutlu sonla bitmiyor film. Gürcü asker Niko ile Çeçen asker Ahmed’in birbirlerine arka çıktıkları bir çatışma sahnesinde Gürcü ve bahçe sahibimiz Margus ölüyor. Öyle alışıyorsunuz ki film boyunca karakterlere, ölümleri İvo’yu üzdüğü gibi sizi de çok üzüyor. Sonra o askeri çok sevdiği oğlunun mezarının yanına gömdüğü sahnede Çeçen askerle bir diyaloğu var İvo’nun:
“Eğer ölen ben olsaydım beni de buraya layık görür müydün?” diye sorar Çeçen.
“Elbette ama biraz daha uzağa,” der gülümseyerek ve vedalaşırlar.
Film boyunca ara ara masada elinde bozuk bir kaseti tamir etmeye çalışan Gürcü askerin onardığı kasetteki şarkıyı dinleyerek yola revan olur Çeçen asker. Film o müzik ve karanlıkta bir araba fenerinin aydınlattığı yollarla biter. Filme ad olan mandalina bahçesinin hasadı, bekleyen meyvelerinin hüznü de içinize oturur ve bir sahnede bir gün sonra onları toplamaya gelme sözü veren Çeçen askerlerin sözlerini tutacağını dilersiniz. Filmde bir kaç yerde insanların birbirlerine verdikleri sözleri ve bu sözleri tutmanın kutsiyetini vurguladıklarını görüyoruz. İşte o an, içimizdeki insanlığı, merhameti “savaş yok edemez,” dedirtiyor size.
Filmde kulağa küpe olacak mesajlı bölümler bunlar. Dil, din, renk ayrımı gözetmeksizin hepimiz insanız ve birbirimize saygı duyuyoruz. Bu gerçekten çok anlamlı bir mesaj. Ahmed ve Niko gibi iki düşmanın aslında kendi hikâyelerini kendi sahnelerinde oynayan sıradan, masum ve bizden biri olduklarını; İvo gibi birleştirici, iyi yürekli, merhametli insanlara hep ihtiyaç duyduğumuzu görüyoruz.
Film savaşın acı yüzünü, insanlar üzerindeki etkilerini, bildik savaş sahnelerini göstermeden de anlatabiliyor ve bu etkiyi oluşturan yönetmeni, senaristi yürekten kutluyorsunuz. Savaş filmi kategorisinden çıkıp bir drama dönüşüyor yapıt. Buna mukabil daha önce de belirttiğim gibi gülümseten anlar acıdan ıstıraptan biraz olsun sizi uzaklaştırıyor. Topu topu üç sahnede ve masada yerlerken geçen mandalinalar, savaşa rağmen “Hayat devam ediyor”un başka bir tezahürü.
Ayşe Funda ÇOLAK