BONCUK İLE KURT
Tam iki saat bekledim bugün ufaklığı. Her gün aynı saatte aynı köşede buluşuruz. Sonra başlarız dolaşmaya, o sokak senin bu araba benim. Yoruluyoruz tabii, ayaklarımıza kara sular iniyor. Kolay iş değil. Akşama kadar klima altında, dükkânda oturup müşteri beklemeye benzemez. Sokakta insan ve araba kovalamaca bizim işimiz. Öyle herkese de uzatamıyorsun ki. Kimisi tersliyor, kimisi kafasını çeviriyor, kimisi de bizi görünce daha hızlanmaya başlıyor. Ah! Kusuruma bakmayın, ne iş yaptığımızı söylemedim. Boncuk’la birlikte mendil satıyoruz. Kader arkadaşıyız biz. İki yaşlarındaydı onu bulduğumda. Bir çıkmaz sokakta, evin köşesine gizlenmiş ağlıyordu. Yanına kadar sokuldum. Önce korku dolu gözlerle baktı. Sonra ona zarar vermeyeceğimi anlayınca sarıldı bana. Ah yavrucak! Kim bu yavruyu o kadar korkuttu ki bir sokak köpeğine bu denli sarıldı? O günden beri beraberiz işte. O polisler defalarca elimden almaya çalıştı tabii ama verir miyim ben Boncuk’umu? Köşe bucak kaçtık senelerdir. Ne oyunlar oynadık, ne çöpler karıştırdık, ne kediler kovaladık...İki sokak ötede bir Tekir var, Allah seni inandırsın tazı tazı. Tabi ben yaşlandım artık ama Boncuk bile yakalayamıyor haylazı.
Hayat her zaman da eğlenceli geçmedi tabii bizim için. Bir gün dayanamadım gittim o polislerin kapısına. “Tamam, tamam, teslim oluyorum, gelin alın yavruyu, yanıyor ateşler içinde!” dedim. Bir insan evladı değilsek de bizim de bir yüreğimiz var. Ancak bazen yürek yetmiyor. Boncuk’u kurtarmak için insanlardan yardım istemek zorunda kalıyorum.
Aldılar, götürdüler hastaneye. Üç gün sonra iyileşince tüymüş, geldi yanıma. Sonra yine kaçtık. Arkamızdan arayan hiç olmadı belki ama yine de hep kaçtık. İşte böyle sıkı dostlarız biz. İki eli kanda olsa bırakıp gitmez beni biliyorum. Bir keresinde de beni belediye ekipleri yakaladı. Dooğru hayvan barınağına. Birkaç gün orada takıldık arkadaşlarla ama hiçbiri Boncuk’un yerini tutmuyor. Bir yolunu bulup kaçtım. Öyle veya böyle kader bizi bir araya getiriyordu. İşin ilginç yanı, kader bizi sadece sokakta kardeş yapıyordu. Benim evim olsa Boncuk’u almıyorlar, onun evi olsa beni almıyorlardı. Sokaklar o kadar büyüktü ki ikimiz bir aradayken çok rahat sığabiliyorduk.
Bugün bütün sokakları dolaştım; mendil sattığımız caddeler, ara sıra uyuduğumuz boş bina... Hatta karakolun etrafına bile bakındım. Yok...Yok...Yok... Birden aklıma geldi. Bizim barınaklar gibi çocukları topladıkları barınaklar da var. Hemen oraya gittim. Bir de ne göreyim? Bizim Boncuk camda. Ağzını bantlamışlar, bağırıp yardım istemesin diye. Ne insafsızsınız be kardeşim, el kadar çocuğa bu eziyet yapılır mı? Kime ne zararı vardı ki? Boncuk el sallıyordu bana camdan. Bağırdım, havladım. “Niye el sallıyorsun oğlum? Kaçsana, atlasana aşağıya!” dedim. Boncuk sanki beni hiç duymuyordu. Bak göreceksin evlat, seni oradan kurtaracağım. Hani bana sokak köpeği, diyenlere inat sen bana kurdumsun, diyordun ya! Gör bak şimdi nasıl kurt olunurmuş. Değil polisler, çocuk barınakları, yedi düvel bir araya gelse alamazlar seni elimden.
Ayşe Öksüz