A.g.e. Dergi Deprem Özel Sayısı Çıktı
Kâinat içinde nokta kadar dahi yeri olmayan dünya ve ona gereğinden fazla kıymet veren insan. İnsan neydi sahi? Ve ne kadardı şu nokta kadar dahi olmayan dünya üzerindeki varlığı?
Hiç ölmeyecek gibi tutunuyoruz dünyaya. Ne isteklerimiz ne de ihtiyaçlarımız bitiyor. Sahip oldukça daha fazlasını arzuluyor, daha fazlası için çırpınıyoruz. Elde ettiklerimiz arttıkça kibrimiz de artıyor. Para güç demek, mevkii güç demek, yüksek eğitim güç demek… Güzellik/yakışıklık da yerine göre güç demek. Bunların birine veya birden fazlasına sahip olan insanda üstünlük duygusu gelişiyor. Güç arttıkça tanrılığa soyunmaya başlıyor insan. Abarttığımı düşünebilirsiniz lakin hiç de abartı yok. Kişi ne kadar yükselirse aşağıda kalanlar onun gözünde o kadar değersizleşiyor. Üstün ırk, üstün insan söylemine hepiniz aşinasınızdır. Çok sayıda kitaba, filme konu oldu bu. Kimlerden oluşuyor üstün ırk? Zengin, soylu, zeki, güzel insanlardan. Diğerleri ise sadece insan. Üstün ırka hizmet etmekle görevli, ağır ve pis işleri yapan, üstün olanların daha rahat etmesini sağlayan alçak ırk insanları. Onların hastalanması, ölümü, eziyet görmesi hiç sorun değil, yeter ki üstün ırka bir şey olmasın.
Yükselişle birlikte karakterini bozmayan, bilakis güçlendiren, merhamet sahibi yüce gönüllü insanlar da var elbet ama sayıları öyle az ki… Evet insan üstün bir varlık olarak yaratıldı ancak diğer varlıklardan üstün kılındı. Kendi aralarındaki üstünlük ise Kur’an-ı Kerim’de bildirildiği üzere sadece takva ile oluyor. Takva her an Allah’ı görüyormuş gibi hareket etmek demek. Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir yaşam sürmek, emrolduğu gibi dosdoğru olmak demek.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Seninle birlikte tövbe edenler de dosdoğru olsunlar ve aşırıya gitmeyin. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” Hud suresi 112. ayet
Ve Hucurat suresi 13. ayette de: “Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvada en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır.” buyuruluyor.
Allah’ın huzurunda namaza dururken efendi ile köleyi yan yana tutan bir inanca sahibiz hamd olsun. Hâl böyleyken kendini üstün görmek, küçük dağları ben yarattım havasına girmek neden? İsra suresi 37. ayetinde ne buyuruyor Rabbimiz?
“Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma! Ne yeri yarabilir ne de dağlarla boy ölçüşebilirsin.”
Sahip olduğu azıcık güçle övünen ve kendini bir şey sanan insana ne güzel cevap bu ayet. Hiçliğimizi ifade ediyor aslında. Kendince çok güçlü olduğunu zannetsen de acizsin diyor. Aciziz. Hiçbir şey bizim değil, canımız bile. Bizim zannettiğimiz her şeyi kaybetmek için sadece bir dakika yetiyor, bazen bir dakikadan da kısa sürüyor. Hâl böyleyken nedendir insanın kendisini bir şey sanması? Nedendir insan olmayı unutması?
Bir yazar dostum yıllar önce şöyle demişti. “Herkes insan olma vasfıyla doğar ama insan olarak ölmez.” Üzerine uzun uzun düşünmem gerekmedi. Yaptıkları ile aşağıların en aşağısı olan sayısız insan örneği varken insan olmanın o kadar da kolay olmadığını anlayabiliyoruz. Bir varlık olarak insan olmaktan bahsetmiyorum, yaratılış gayesine uyan insan olmaktan bahsediyorum.
Bakara süresi otuzuncu ayet-i kerimede: “Hani Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.’ buyurmuştu. Melekler: ‘Bizler hamdinle Sen’i tesbih ve takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, kanlar dökecek bir kimseyi mi yaratacaksın?’ dediler. Allah da onlara: ‘Sizin bilemeyeceğinizi herhâlde Ben bilirim!’ dedi.” buyuruluyor ya bundan insanın yaratılma gayesinin halifelik olduğunu anlıyoruz ancak buradaki halifenin anlamı vekil demek. Allah’ın iradesini yeryüzünde temsil eden, emir ve yasaklarını olduğunu gibi uygulayan kimse olmak demek. Yaratılış gayesinin farkında olup içindeki iyi ile kötüden iyiyi besleyenlerin vekil olan insan sınıfına yükselebileceği demek.
Bir gece yarısı deprem derinden sarstığı vakit yıkımlara uzak da olsak yaşanan çaresizliği, en güçlünün dahi hiçbir şey yapamayışını görüyor, silkeleniyoruz. Zengin fakir ayrımı kalmıyor, o şu dinden, bu şu inanca sahip denmiyor, herkes herkes için canla başla çalışıyor. Enkazların altından kimi çıkardıklarını sorgulamadı kurtarmadı ekipleri, yeter ki bir can kurtulsun dendi. Bir can, dini dili ırkı ne olursa olsun bir can… Binlercesi, on binlercesi gitti çünkü biri daha gitmesin, kurtulsun, ona elimizi uzatalım dedik. Gücümüz neye yetiyorsa onunla koştuk. Zira bu felaketin ortasında biz en fazla acziyetimizi gördük. Hiçliğimizin farkına vardık. Kibrimiz, kendimizi bir şey sanışımız silindi, bedenimiz enkazın altında olmasa da içimiz enkaza döndü. Nefsimizin kalesi yıkıldı. Allah’ın halifem dediği İNSAN olduğumuzu, olmamız gerektiğini hatırladık. Oysa Allah Teâlâ bizden her an bunu istiyor. Yalnız felaket durumlarında değil, diğer zamanlarda da ayrışmayın, diyor. Yardımsever olun, diyor. Zenginin kazancında fakirin hakkı vardır, zekatınızı verin diyor. Kibirlenmeyin diyor, kimseyi küçük görmeyin diyor, daha pek çok şeyle birlikte aslında İNSAN olun diyor. İyi insanlar olun!
“Müslüman elinden ve dilinden herkesin emin olduğu, güven bulduğu kimsedir.” buyuruluyor bir hadisi şerifte.
Yalnız bu söz bile kim olmamız, nasıl olmamız gerektiğini anlatıyor. Bu olsa, olabilse dünyada bunca kötülük yer alır mıydı? Bu kadar düşmanlıktan söz edilir miydi? Ya yalanlar, entrikalar, sahtekârlıklar… Felaket anlarında bir kenara bıraktığımız her olumsuz davranışımızı, sonrasında yeniden giyinmesek iyi insanlar olmaya biraz olsun yaklaşabiliriz belki. Ama insan nisyandan gelendir. İnsan kelimesi “unutan varlık anlamında” ins kökünden gelir. Kendisine öğretilen varlık anlamında înâs mastarından türemiştir.
Kısaca insan unutandır, unutuyoruz. Felaket zamanlarında uyanan vicdanımızı, harekete geçen merhametimizi unutuyor ve eski hallerimize dönüyoruz. Yardım etmek değil etmemek için bahaneler üretmeye başlıyoruz. O benim ülkemin insanı değil, o benimle aynı siyasi görüşte değil, onun inancı farklı, onun bunu hak etmediğini düşünüyorum, o yalancı, o şu, o bu… Ayrıştırıyoruz. Bir yerde biri acı çekiyorken sessiz kalabiliyoruz. Bir çocuğun gözünden yaş akarken duyarsızlaşabiliyoruz. Bizim canımız değil ya yanan… İnsanlığımızı hatırlamak için neden bir felaket yaşamamız gerekiyor?
Unutmayalım, her şeyimizi kaybetmek için bir dakika yetiyor, unutmayalım. İnsan dünya üzerinde ne kadar güce sahip olursa olsun aciz bir varlık unutmayalım. Bir felaketin ardından en güçlü ile en güçsüz aynı ateşin başında ısınıyor, unutmayalım. Hatırlayalım ve daima hatırlatalım ki İNSAN kalalım.
Unutmamak adına bu özel sayıyı hazırladık, biraz kendimizi sorgulayalım istedik, biraz empati kuralım dedik. Biraz da neyi neden unuttuğumuzun altı çizilsin, dedik zira bir yazarın gücü kalemidir ve unutmamayı en fazla yazılanlar hatırlatabilir.